Sezai Karakoç şiirleri gündemin araştırılan konuları aralarında yer alıyor. Sezai Karakoç Mona Rosa şiiri, Köşe şiiri, Ey Sevgili şiiri… Sezai Karakoç’un yaşamı araştırılan konular aralarında yer alıyor. Türk edebiyatının sanatçı isimleri arasında yer alan Sezai Karakoç’un o kadar fazla eseri bulunuyor. Son dakika gelen habere tarafından Sezai Karakoç hayatını kaybetti. Peki Sezai Karakoç kimdir?
SEZAİ KARAKOÇ MONA ROSA ŞİİRİ
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş acınacak şey ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Korkak korkak bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur kocaman kocaman düşer toprağa,
Ulur aya karşısında lekeli çakallar.
Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır daima bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her barbar çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.
Zaman ne de ivedi geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma olağandışı tuhaf göğe bu değin.
Zaman ne de tez geçiyor Mona.
Akşamları kazanç incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu anlamsız yelkeni.
O günahsız bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.
Kırgın küskün bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz pek her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın küs bakma yüzüme Rosa.
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir ilginç sızı
Alev ateş sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.
Yağmurdan sonradan büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy oysa can verir gülümsesen,
Bir tüy ancak kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
KÖŞE ŞİİRİ
BeğenAntolojimYorumlarPaylaşTweetle
1.
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın
Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hâtırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun
Benim geçmiş süre içinde alt gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan tüm köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın
(1954, Nisan)
2.
Evlerinin içi ayna döşeli
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
Bir köşe gidince bin köşe yeniden gelecek
Ayna hâtıra gözler ve sevmek
Evlerinin içi kabartma bahar
Köşelerinde keklik gibi bakıp duran saksılar
Halıları öpe öpe nakış yapar nakış gibi ayaklar
Siz söyleyin insan kendi isteğiyle ölmez ne yapar
Köşelerde keklik gibi bakıp duran saksılar
Evlerinin içi yeni güllerden
Görülmemiş güneşleri görülmemiş gözlerine getiren
Sağ köşedeki entari sol köşedeki şapka
Beni katil suların ortasına bıraka
Katil sular güneşi gözlerinden götüren
Evlerinin içi kibir döşeli
Benim aşkım bin bir köşeli ah bin bir köşeli
(1954, Mayıs)
3.
Sen geldin ve benim çılgın köşemde durdun
Bulutlar geldi ve üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan gürültüsüz bir yağmurdu
Bulutlar geldi aşağıda durduk
Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses böylece benim pek yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan gürültüsüz bir kardı
Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan minik aynalar
Sert içkiler belirgin kokular dişlerin
İçinden geçilen minik aynalar
Ve güldün rengârenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri değin sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı
Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üzerinde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
(1954, Mayıs)
4.
Taşların ortasında Leylâ’nın gözleri
Leylâ köşe köşe göz göz şiirin ortasında
Ben Leylâ’yı bulduğumdan yahut kaybettiğimden beri
Leylâ ya o adamın bardağında ya o dağın ortasında
Ben Leylâ gibi güneş doğarken uyanamam
Şehir gece gündüz benim içime uyur
Leylâ’yı götürüp Londra’nın ortasında bıraksam
Bir bülbül gibi yaşamasını değiştirmez çocuktur
Leylâ diyorsam kesik yanaklarıyla Leylâ
Üç köşeli dünyasıyla
Okuyla yayıyla yaylasıyla acımasıyla
Leylâ diyorsam şu bizim reel Leylâ
Biz seni işte böyle seviyoruz Leylâ
O gitti bize ağlamak kaldı kala kala
(1954, Aralık)
5.
Beni yeraltı sularına aleyhinde iyi savun
Tırnağını taşa sürten yitik keçilere karşısında
Bu çeşmenin üç köşesinden hangisinden su içecek
Senin bahtsız ve mesut Eyyub’un
Atların en hoş biçimini sessizce kalbime indiriyor
İçimde İstanbul çalkanırken bozbulanık çeşme
Bir dans için can vermeğe hazırlanmış bekliyorum
Sen orda gelirayak kuklalara insan gibi konuşmasını öğretme
Su akıyor birikiyor kan lekeleri
Kurtulsam diyorum bir eser buna engel
Öyle büyüyor öyle çoğalıyorsun
İstanbul kalmıyor
Hangi köşesinde rahatlık o köşesinde sen
Hangi köşesinde yeni çağlara yerinde odalar
Ben bölünmez bir şairsem
Sen bölünmez bir anne
Bir çeşme
EY SEVGİLİ ŞİİRİ
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Bir tuzlu bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakabılarımdan degil
Ayaklarımdan emin
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras yok mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım
Salome’nin Belkis’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alir sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti sapan sonsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan benzersiz lamba
Hep Kanlıca’da Emirgan’da
Kandilli’nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun ansızın gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa değerinde olmasam da
Ey çagdas Kudüs (Meryem)
Ey şiirini gönlünde içeren Darı (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düsüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa değer olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünüm benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çikar halbu ki yar vardır
Yoktanda vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın alın yazısı deme kaderin üstünde bir alın yazısı vardır
Ne yapsalar manâsız göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi bozgun büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Gögsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde acınacak şey adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Sezai Karakoç
SEZAİ KARAKOÇ KİMDİR?
Sezai Karakoç (d. 22 Ocak 1933, Ergani, Diyarbakır) , Türk şair, yazar, mütefekkir ve siyasetçi.
Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen ve 1938 yılında Ergani’de 3 ay ilkokul öncesi ihtiyat sınıfına devam eden Sezai Karakoç, ilkokulu 1944’te Ergani’de bitirdi. daha sonra Maraş Ortaokulu’na parasız yatılı olarak kayıt oldu. 1947’de burayı bitirerek Gaziantep’te tekrar parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi’nden 1950’de mezun edildi. Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gitti. Babasının ricası ilahiyat fakültesiydi. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca, parasız yatılı kısmı bulunan siyasal bilgiler fakültesi sınavına girdi. Imtihan sonuçlarını beklerken de felsefe bölümüne kayıt yaptırır; ola ki sınavı kazanamazsa felsefe tahsili yapacaktır.
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’te fakültenin parasal şubesinden mezuniyetle tamamladı. Mecbur hizmet nedeniyle Maliye Bakanlığı’nda Define Genel Müdürlüğü dış tediyeler muvazenesi bölümüne atandı.
Edebiyat Yazıları I’deki ilk yazı metafizik ile ilgilidir. Bu, hangi kavramlara siklet verdiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Karakoç geleneksel şiire de yaklaşır, fakat dili farklıdır. O, modern şiirin diliyle şiirlerini yazmıştır. Poetikasını anlattığı ikinci yazı soyutlama ile ilgilidir. Nitekim modern sanat genel anlamda soyutlamaya dayanır. Ona kadar şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur, tamamlanması için şairin bitmiş somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi her yerde yeni bir bağlama oturtması gerekir. Bunu da Diriliş kavramına bağlar.
Sezai Karakoç, şairin genel çizgilerini, “pergünt üçgeni” dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt, Norveçli yazan Henrik İbsen’in en ünlü oyunlarından biridir. Karakoç, Pergünt’ün, hayatında bu ilkeleri yaşadığını belirtir ve bu ilkeleri şiire kullanım eder: Şair, Kendi Kendisi Olmalı: “Şairin kendi kendisi olabilmesinin biricik yolu, değişmek, başkalaşmaktır.”
Şair, kendine yetmeli: “Eserinin tohumunu ve geliştirecek iklimini, şairin kendi varlığından alması anlamına gelir yeterlilik ilkesi. Yâni fildişi kuleyi biz dışına çeviriyoruz; cihan şaire bir fildişi kule olmalı; şafakta kaybettiği güvercinleri, şair, bir ikindide bulabilmeli.”
Şair, kendinden memnun olmalı: “Eserin şairini keyifle titretmesi aramak bu. Şair, eserini sevmeli. Onu okşamalı, fakat yaramazlıklarına da göz yummamalı. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı onu kendini düzeltmeye kandırmalı ve bunu da inandırmalı ona. ‘Beni andırıyor, ah, beni o’ demeli.”
Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci yok “yaşatma sevinci”dir.
SEZAİ KARAKOÇ ESELERİ VE ŞİİR KİTAPLARI
ŞİİRLER I Hızırla Kırk SaatŞİİRLER II Taha’nın Kitabı/Gül MuştusuŞİİRLER III Körfez/Şahdamar/SeslerŞİİRLER IV Zamana Adanmış SözlerŞİİRLER V Ayinler/ÇeşmelerŞİİRLER VI Leylâ ile MecnunŞİİRLER VII Ateş DansıŞİİRLER VIII Kader SaatiŞİİRLER IX Monna Rosa (Aşk Ve Çileler)ŞİİRLER X Monna Rosa (Ölüm ve Çerçeveler)ŞİİRLER XI Monna Rosa (Vicdan Azabı ve Çileler)ŞİİRLER XII Ve Monna RosaŞİİRLER XIII KarayılanGÜN DOĞMADAN Şiirlerin Toplu Basımı
Haberler.com – Gündem
Haberi Kaydet